İMAN NEDİR? / 03 Aralık 2016, Cumartesi

İman, lügatte bir şeye tereddütsüz inanmak ve kesin olarak içten ve yürekten bağlanmak demektir. Peki, iman derken biz, nasıl bir imanı anlıyoruz? Ben imanı bütün biriyim diyen her kişi gerçekten iman sahibi midir? Yani, görünürde ibadetini yapan, komşusuna imanlı görünen her kişi gerçek iman sahibi midir acaba? Bizler “iman sahibidir” derken doğru mu yapıyoruz acaba? Ya da imanı tarif ederken eksik mi tarif ediyoruz acaba? Ehl-i İman nedir; tasavvufi açılımı nasıldır? Taklid-i İman nedir; nasıl tanımlanmalıdır?

Kur’an buyurur ki, “Ehl-i kitap içinde, Allah’a iman ettikleri gibi, Hakkı tazim ederek hem size hem de kendilerine indirilen kitaba inananlar da vardır. Onlar Allah’ın ayetlerini, değersiz bir menfaat karşılığında satmazlar. İşte Rabbi nezdinde mükâfatları olanlar onlardır. Muhakkak ki Allah, hesabı pek çabuk görür” (Al-i İmran, 3/-199) Dört semavi dine İnanmış tüm ehl-i iman sahiplerine tasavvuf dilinde “Ehl-i Kitap” diye hitap edilir. (Biz ise Ehli İman deriz.) Kur’an-ı Kerim’de bir başka ayette şöyle der: “Kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin bilginleri o Peygamberi kendi öz evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ama kendilerine acımayıp kendi kendilerini en büyük hüsrana uğratanlardır ki, iman etmezler.” (En’am 6/20)

Daha önce kendilerine kitap verdiğimiz ilim sahipleri buna da Kur’an’a da inanırlar.” (Kasas. 28 /52) Evet, o iman edenlerdir ki, eline, diline ve beline sahip olup kendilerine ait olmayana el uzatmaz, hakkından gayrisinde gözü olmaz. Hakkı, hak sahiplerine vermekten mutlu olurlar; zira onlar, Hakk ehlidirler. Onlar Rablerinin onlara verdiğine şükrederler; çünkü onlar şükür ehlidirler. Onlar her daim ezilen halkın yanında olup, onların hakkı için mücadele ederler. Onlar zalime asla boyun eğmezler.

Kur-an da ehli iman sahibini öven çokça ayet vardır ve Kur-an onlardan Ehli kitap diye bahseder; çünkü onlar, dört Semavi Din dediğimiz herhangi birine mensup olabilirler. Bu nedenle Kur’an ayrım yapmamıştır. Bu tasdik edişi Kur’an ayeti ile tasdik edersek daha iyi anlaşılmış olur diye düşünüyorum: “Kendilerine (kitap verilenler) Kur’an okununca şöyle derler: <Ona İman ettik, O Rabbimizden gelen gerçeğin ta kendisidir. Biz zaten daha önce de Allah’a teslim olmuş kimseler idik>” (kasas 53) Yine bir başka ayette buyurur ki: “Fakat onlardan (diğer semavi Dinlerde olanlar) geniş ilmi olanlar ile müminler, hem sana indirilen Kur’an’a hem de senden önce indirilen kitaplara iman ederler. O ibadet edenler, zekât verenler, Allah’a ve ahirete hakkıyla iman edenler var ya, işte onlara yarın büyük mükâfat vereceğiz.” (Nisa, 162)

Yüce kitabımız der ki: “Ey İnsanlar, iyiler her daim iyidir ve onlar hangi dini inanca mensup olurlarsa olsunlar onlar hep hakkı savunur, hak sahibine hakkını verirler. Kötü olan ise hangi dini inançta, hangi mezhepte olursa olsun kötüdür ve onun yanında durmayın” İmam Ali Cenabı Mürteza: “Dostumun dostu benim de dostumdur. Düşmanımın dostu benim de düşmanımdır. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur.” diye nasihat ederken aynı zamanda bize: “Ey insanlar biraz düşünün ve her tatlı söze kanmayın; size dost görünen aslında sizin dostunuz olmayabilir” demek ister. Yine Kur’an’a başvuralım: “İnsanların içinde İbrahim’e en yakın olanı, ona tabi olanlar, O Peygamber (Muhammed) ve ona İman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.” (Al-i İmran 68) Tarihe baktığımızda şunu görmekteyiz: geçmişte yaşananların tamamı bu gün yaşanmakta, yani tarih tekerrür etmektedir. Dün Emevi-Vehabi inancı içinde olanların neredeyse tamamı bugün bizlere Müslümanlık diye yutturulmaya çalışılıyor. Yani demek oluyor ki biz hala İslam’ın gerçeğini anlamış değiliz. O halde okuyun güzel canlar; Nesimi’yi, Ebu-zer Gıffari’yi, Selman’ı, Gulam-ı Kanberi’yi, Üveysi’yi (Veysel kareni) okuyun. Bakın gerçek Hakk-Muhammed-Ali dostları nasılmış görün. Ve ibret alın; alın ki, sizler de evlatlarınıza bir şeyler veresiniz. Bir ayet-i kerime ile bu soruların tümüne cevap verelim: “İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: <Bize ve size indirilene iman ettik; bizim Allah’ımız da sizin Allah’ınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz>”  (Ankebut 46)

Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılındı. Ehl-i Kitabın kestikleri ve diğer yiyecekleri size helaldir. Sizin yiyecekleriniz de onlara helaldir. Namuslu, zinaya girmemiş ve gizli dostlar edinmemiş insanlar halinde yaşamanız şartıyla, müminlerden Hür ve İffetli kadınlarla, sizden önceki Ehl-i kitaptan kadınlarla da, mehirlerini verip nikâhladığınızda size helaldir. Kim imanı inkâr ederse bütün yaptığı işler (güzel ameli) boşa gider ve o, ahirette de ziyana uğrayanlardan olur.” (Maide 5/5)

Pirlerin en güzel sözü ve nasihati şu olmalıdır: Eğer ruhunda güzellik var ise o insanda güzellik olur. İnsanda güzellik var ise eğer o evde ahenk olur. Evde ahenk var ise eğer biline ki o ülkede düzen olur. Ülkede düzen ve nizam var ise eğer dünyada barış olur.

Taklid-i imanlara gelince. Onların gerçek yüzlerini bakınız Kur’an-ı Kerim Maun suresinde nasıl izah eder: “Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o yetimi itip kakar, yoksulu doyurmaya teşvik etmez, yazıklar olsun o Allah huzurunda duranlar ki, ibadetlerini yanlış olarak yaparlar. Onlar aslında gösteriş yapıyorlar; zira zekâta mani oluyorlar.” Taklid-i İmanlılar 3 gruba ayrılırlar:

1-Cehli İmanlı olanları vardır okumazlar, araştırmazlar, asla sorgulamazlar; kulaktan dolma söylencelerle, özellikle de, Peygamberleri, 12 İmamları tıpkı kendileri gibi zannederler. Onlar da doğar ve bizler gibi evvela her türlü beşeri tatları tadar, yaşar ama sonra tövbe ederler ve Allah onları yüceltir zannederler. Ve yine onlar, peygamberin dilediğiyle evlenip dilediğini boşadığını söylerler. Kısaca tıpkı kendilerine benzetir ve her türlü beşeri günahı onlara yamarlar. Biz bunlara Cehli İmanlılar deriz.

2-Tamah-ı İmanlı olanlar ise sürekli mal, mülk, para hırsı ile yaşarlar; dünyayı verseniz “daha yok mu” derler yani gözü doymaz hep aç gözlüdürler. Bu kimseler insanları Kur’an ile aldatırlar. Ellerindeki Kur’an onlar için insanları kandırma yolunda bir araçtır. Oysa çoğu, gerçek İslam’ın ne olduğunu da bilir ama onu engelleyen tek neden menfaattir. “Eğer İslam’ın doğrusunu söylersem, sahte unvanlarım ve menfaatim elden gider” korkusu vardır. Bu gruba,   Biz Ehli-Beyt’in doğrusunu söylersek, onların haklarını itiraf edersek işte o zaman bu halk bizi linç eder” düşüncesi hakimdir.

3- Şehevi İmanlılar ise tüm Nebi ve Nübüvvet Ehli Peygamberlerin her birini ayrı bir Minhaç yol sürermiş gibi gösterirler ve bu yolla da, kendilerine inanan inançlı kimseleri yanlışlara sürüklerler. Oysaki Hakk yolu birdir. “Ben dileseydim her birinize ayrı bir Minhaç yol belirlerdim” diyen o yüce ayetten bile bihaberdirler.

İşte bu Vehabi Mezhep görüşlerini İslam’a yamatanlar, bu gün bu kokuşmuşluğun İslam’mış gibi gösterilmesine neden olanlardır. Annesinin dizinden, kızının masumiyetinden tahrik olmak,  okullarda kendisine emanet edilen küçücük yavrulardan faydalanma isteği bu kokuşmuşluğun en büyük göstergelerdir. Bizim Alevi İslam inancımızda bunlara lanet vardır.

Şu asla unutulmamalıdır ki, Allah her bir kesimi kendi azgın girdabında boğar ve onu kendi cehenneminde yaşatır.

Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam Din Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz  http://www.aleviislamdinhizmetleri.com/