Şah İsmail (Hatayi) / 27 Temmuz 2017, Perşembe

GÜL AĞAÇTAN KOPTU GELDİ ŞAHA YOLDAŞ OLMAĞA,

SIRR-I ŞAH İDİ EZELDEN GELDİ SIRDAŞ OLMAĞA,

YÜREĞİ DAĞ OLMAYINCA, BAĞRI KANLI LA-L TEK,

HİÇ KİMİN Kİ, HADDİ YOKTUR-KİM KIZILBAŞ OLMAĞA.”

   

KÜNT-Ü KENZİN SIRRI DERU-NUNDA MUHAMMED NUR-U DUR,

KIRMIZI TAÇ İLE GELDİ ÂLEME AŞİKÂR OLMAĞA,

ESMA-İ HÜSNA İLEDİR HEM ZAT-I EMİR EL-MUMİNİN

YÜZÜNÜ GÖRÜNCE HAVARİÇ RAZIDIR TAŞ OLMAĞA.”

Yaklaşık 500 yıl evvel Ehli-Beyt soyundan bir genç, Ataları’nın varisi olarak henüz 15 yaşında bir Devlet kurar.

    Bu genç Deha; Savaşta meşhur komutanlarını, Devlet başkanlarını, Savaş Meydanlarında yenerken onlara yaşama hakkı dahi vermesine rağmen karşısındaki komutanların veya Devlet Başkanlarının Söz ve davranışlarını temel Alarak Özellikle de Ehli-Beyt düşmanlıkları nedeniyle Ölümü hak ettikleri görülmektedir.

     Henüz.15 yaşındayken kitleleri peşinden koşturan bu Yusuf Simalı Muhammed Ali soylu genç, Birçok Büyük İmparatorlukların Dikkatlerini çekmişti. Bu Dikkatlerin çoğu da korku ile karışık kıskançlıklar ve buna bağlı haset kokan kin ve nefret içerikli idi.

    Gerçekten o kadar güzel bir yüzü vardı ki, çağdaşları ona Yusuf misali diyorlardı bir o kadar da, bilge ve Şair ruhlu idi.

Çocukluk Yıllarında hep göçer halde birçok vilayet gezdi üç kardeşin ortancası idi. ama Seyyid soyu olması ve En sevilip saygın olanı o olduğu için, Halk onu Aynı Zamanda Dergâhın Piri olarak Hakk Muhammed Ali yolunun da geleceği olarak bilmekte idi.

     Ona yakıştırılan İftiraların çoğu bu gün hala bazı masa başı yazarlar tarafında yazılıp kitaplar dolusu satılmaktadır.

Örneğin o kadar çok katliamlar mal edilmiş ki, ona kral ve hükümdarların kesik başlarında şarap içtiği bile yazılıp anlatılmaktadır.

Üzülerek söylemek gerekirse bu kitapların çoğunu bizler almaktayız.

    İşte bu Şair ruhlu düşün adamı İnsanı Kamil olup Hakk Muhammed Ali Yoluna İnsanları İrşad ederek Asil cihadın Gönül yolu ile kazanım olması gerektiğini vurguluyordu.

Kur-anı Keriminde emrettiği gerçek cihat buydu zaten. (gönül yolu)

İşte Bu Şair Ruhlu Seyyid evladını tıpkı Ceddi olan 12 İmam’lar gibi, Kötülemek için Her şeyi denediler.

    Emevi soyu da bunu çok yaptı, Katletti, sürgün etti, ama emir sahibi olan bu pak Ehli-Beyt soyunu bitiremedi.

Safevi Ailesi Tarih sahnesine Hacı kemaliddün Arapşahla çıkar 1174,

Arap diyarından geldikleri için bu ismi takmışlardı Arabistan’dan gelip Erdebil’e yerleşmişlerdi

      KUTLU DOĞUM

Şeyh Haydar derin bir uykudaydı, rüya âleminde dolaşıyorken yem yeşil bir vadi de at sırtında gezinirken Billur gibi akan bir pınar görür.

Atından inip avuçları ile üç avuç içer oturup dua eder, derken aksakallı kızıl sarıklı bir piri fan belirir Şeyh Haydara selam verir, Şeyh Elinde olmayarak Ayağa fırlar Elini göğsüne koyup selamını alır.

“Aksakallı Pir: Ey Haydar sabahın kızıl ışıkları ile birlikte Bir oğlun olacak Adını Batın Âlemi’nin Piri olan İsmail’in adını koyacaksın! Senin oğlun İsmail’de Kızılbaş Âlemi’nin saygın bir Önderi olacak! Şah-ı Merdan Ali Gibi Güçlü ve İlim İrfan Sahibi olacak!

     Yüzü Nur Saçan Pir konuşmasına devam eder:

Haydar Sana ikinci bir diyeceğim de şudur: kısrağında bir Ak tay Doğuracak; onun adını da Kamer-tay koyacaksın ve oğluna vereceksin!

Ab-u Hayattan içen bu ikisi Bir Birileri’nin kurtarıcıları olacak der.

    Şeyh Haydar:

“Adını Bağışlar-mısın Pirim bilemedim diye edeple sorunca.

Ak Cemalli Pir:

Ben Ceddin Muhammed’im, Haydar Tanımadın mı?”

Şeyh Haydar : “Bağışla beni Ya Resul-Allah” diyerek secdeye kapanır ve Salâvat getirir. Hz. Muhammed, Şeyh Haydarın omzuna üç defa vurur ve sırr-ı kadem olur.

    Ter içinde uyanan Şeyh Haydar; yataktan fırladığı gibi, koşarak, Eşi Âlem-şah Begüm’ün odasına gider.

Oda da Rumlu Dul kadir kabilesinden olan ebe Perza aba dedikleri Şeyh Haydarı nezaketle dışarı çıkmasını söyler ve şeyh dışarı çıkar, haberi duyan herkes orada idi ve şey rüyasını anlatır.

     Birinin gidip, Atına bakmasını, seyislere haber vermelerini söyler, Seyisler Zaten oradadır.

Nihayet; Âlem-şah Begüm Sultan’dan bir erkek Evlat Zuhur eder.

Adı: daha önceden konulmuştur, “İsmail”

Ve Şeyh’in atı bir Erkek tay doğurur, onun da Adı Kamer-tay.

Diğer taraftan Bebek Dünyaya gelmişti bunu ilk duyan Talip sırçalı hemen salona doğru koşar ve kapı eşiğini üç defa niyaz ederek içeri girer müjdeyi Şeyhe verir. Şeyh Haydar, sırçalıyı yanına Çağırır, Sırçalı meydan Evine Niyaz olup yanına varır Eline Niyaz olunca Şeyh Elindekileri kimseye sezdirmeden Talibi’nin avucuna bırakır.

   Tayın Haberi gelince onun da hediyesini aynı adap içersinde verir.

Tam bu sırada; Perza Ebe (uba) derlerdi ona, yani Abla, Kucağında yeni doğan Bebek ile birlikte Meydan evinin kapısını Niyaz ederek içeri girer.

     Başta Şeyh Haydar olmak üzere herkes ayağa kalkar, Ebe Bebeği Şeyhin Kucağına verir ve evvela iki omuz arasında ki, yeşil Benli Mührü Gösterir, Yeşil Beni Gören Şey; Bismillah diyerek Salâvat okur, diğer halifeler de aynı şekilde okurlar.

   Ve İsmail bu sevgi ve sadakat yuvasında çok kalmadan Babasının çok olan Düşmanları’nın hilekâr bakışları arasında yaşam sürdürürken babası şehit edildi. Henüz altı yaşında olan İsmail ve onun küçük kardeşi İbrahim ağabeyleri Ali’nin himayesinde idiler Tarihler 1493 yılları idi buna güre Şah İsmail’in doğum Tarihi 1486 veya 87 olmalı.

   Ve bu üç kardeş henüz çocuk yaşlarında Dayıları olan Ak-koyunlu Şiraz valisi Mansur Bey tarafından bir zindanda turluyorlar.

Mansur bu üç genci istahr kalesinde tutuyordu, orada da birçok talipleri vardı bu üç genci bir yolunu bulup oradan kaçırdılar, yakalanıp ağabeylerini şehit ettiler ve henüz 6 yaşını birkaç ay geçmesine Rağmen Şeyhlik sırası küçük İsmail’e geçmiş oldu.

   İsmail çocuktu Fakat Tahsilini Evvela Batın ilmini Pirlerinden almıştı zahiri tahsili ise hep devam ediyordu, bu arada sıkı korunuyor ve saklanıyordu, fakat talipleri onu hep görüyor, birlik Cemleri İbadetlerle sıkı bir birlik oluşuyordu, Evvela Erzincan’a otluk Beline ve sonra sıvasa Derken Anadolu nun birçok yerlerinde Cem ve sohbetler olmaktaydı.

    1501 yılında Erzincan’dan ayrıldı yanında 7000 talip ile Erzurum ve oradan Gürcistan oradan Şirvan şahın üzerine yürürken sürekli güçleniyor ve ordusu büyüyordu.

1501 ve 1502 yılları arasında Şirvan Padişahı ile Cenk eyledi ve Şirvan ordusu yenildi, esirler arasında yaşlı dik ve hain bakışlı biri vardı ki Şah İsmail’in karşısına getirildi, aralarında şu konuşma geçti:

İhtiyar bu yaşında niçin asker oldun evinde oturup rahat etseydin ya!

İhtiyar cevap verdi: peki ya sen çocuk yaşta bu savaşta ne ararsın bahçede arkadaşınla ceviz oyunu oynasaydın ya dedi.

    Şah İsmail sordu: Sen kimsin?

Ben mi? İşte görüyorsun ya memleketi savunmaya gelmiş bir askerim.

Şahınız nerede, nereye kaçtı? c: kaçtığını sanmam çünkü kaçmak onun adeti değil, ha: belki geri çekilip yeniden saldırır dedi,

   Tam bu anda Şah İsmail’in komutanlarından biri onu tanımıştı onu daha net tanısın diye onu omzundan tutup ışığa doğru çevirdi ve haykırdı işte bu şah budur dedi sen Şah Ferruh Yaser değimlisin dedi.

   Şah bu tanıma karşısında başını öne eğdi cevap vermedi, bu esnada Şah İsmail ile Ferruh Yaser arasında şu söylem cereyan etti!

Bu sözler Doğru mu sen Şah mısın? Evet dedi.

O halde niçin yalan söyledin yalan söylemek yakışır mı sana?

Cevap: Savaş meydanındayız burada her şey doğrudur.

“Dedemi ve Babamı Sen mi, öldürdün?”

Cevap: Elimden gelseydi senide öldürecektim. Hatta etrafındakileri de.

   “Peki, Biz sana ne yaptık? Neden Dedemi ve Babamı öldürdükten sonra Beni ve etrafımdakileri de öldürmek istiyorsun?.

Cevap çok Acı ve üzücü: çünkü siz alevi Kızılbaşları öldürmek sevaptır da ondan.

Peki, Kızılbaş Ne demektir bilir misin? ve bize niçin Kızılbaş diyorsunuz?.

Peki, Sizler neden Başınıza kırmızılar sarmışsınız?

Şah İsmail: yüz yıllardan beri dökülen mazlumların ve Ehli-Beyt evladının yol ve İnançlarını sürdürmek, Hazreti Peygamberin gerçek Dini olan İslam-ı öğretip, kara taassubu yok etmek için dedi.

Ferruh Yaser: Din ile Sizin ne ilginiz var bari Mukaddesatı ağzınıza almayın.

Şah İsmail’in etrafındakiler titremeye başlamışlardı,

Şah İsmail: Bizim Dinsiz olduğumuzu nerde biliyorsun Biz Ceddimiz Hazreti Resulün ve Onun Ehli-Beyt’in Ve Kur-an-ı Azmi şanın gerçek Emir ve İçtihatları ile Yol sürenleriz. Bizler de İbadet eder, oruç tutar ve halkı iyiliğe davet eden, Elimize Dilimize ve Belimize Sahip olanlarız.

    Yol budur asıl Sizleri yanlış belletmişler dedi. Bizler sadece Ehli-Beyt’e Zulüm eden Resul-Allah’ın Hakkını Gasp eden ve Ceddimiz 12 İmamları Katleden Lâin Muaviye ve Yezitlere lanet okuruz.

Buna da tevella ve teberra diyoruz. Çünkü onlar hile ile Din ile Yönetimi Ele geçirdiler ve Halifelik davasını güttüler. Birçok mazlum Halkın Kanını akıttılar Ve bunların Mallarına el koyup bize helaldir dediler.

   Bu ana kadar dikkatli konuşan Ferruh Yaser birden hiddetlendi ve kin kusarcasına bağırdı: sus Hazreti Muaviye ve Yezit r.a Adını ağzına alma Dinsiz adam (Allah’ın Laneti üzerine olsun) diye bağırdı.

Şah İsmail, Ferruh Yaser’in bu hakareti üzerine; “ben sana gerçeği anlatmak istedim. Çünkü seni ölümden kurtarmak istiyordum, sen ise inadına direniyorsun Ey Mutaassıp Cahil,” demiş ve Eliyle bir işaret vermişti. Şah İsmail’in yanında duran Şamlı Hüseyin komutan tek bir hareketle onu gerektiği yere göndermişti.

   Özellikle bu karşılıklı konuşmayı şunu için kaleme aldım! Hani Şah İsmail-i hep bir katil, cani ve kan içici görenlerin dikkatlerinden kaçan bu yönü, yani gönül’e cihat etmeyi ilke edinen bir devlet adamını sevmeye-bilirsiniz, bari yiğidi öldürdünüz ama bari hakkını yemeyin.

   Şah İsmail: 1502 – 1503 te Ak-koyunlu Sultanı Murat ile savaştı yendi.

1505 te tebes harekâtı, 1506 – 1507 de Kürt sarılılar ile savaştı.

1507- ile 1508 de dul-kadir oğulları ile savaştı. Galip geldi. 20 ve 21 Ekim 1508 de Bağdat, Necef, Kerbela ve civarını Aldı. O esnada Fuzuli ile tanıştı çok sevmişti Fuzuli’yi. Fuzuli de onu Sevmiş olmalı ki, ona şu dizelerle hitap etmiş idi.

“Bu sürahiden olmayan hoş-hal

Dürd-nispet müdam ola pa-mal

      Meclis efruz-i bezmegah-ı Halil

      Cem-i Eyyam-ı Şah İsmayil

Andan asudedir gani vü geda

Halladu’llah muhkehu abada.”

1508 -1509 yılları arası Zül-kadir Kör Şah-ruh ile savaştı. Bu arada ilk defa Şehzade Selim ile temas kurmuştu. Şah İsmail hep dostlukla yaklaşmak isterken Selim babasını dahi dinlemeyerek Trabzon valisi iken Safevi topraklarına saldırılar yapıp hatta bir keresinde Şah İsmail’in kardeşi İbrahim’i esir almıştı.

1510 ile 1511 yılları arasında Özbekler ile Şey-Bek hanla savaştı ve yine galip geldi. bu yıllar arasında Tekeli şah-kulu baba ve Teke Antalya ili ve yöresine kadar uzanır.

   Şah İsmail Kerbela’ya varıp Hazreti Hüseyin’in Türbesini Ziyaretinden sonra artık Hatayı mahlasını kullanır olur şiirlerinde.

Ve Şah 21 yaşındadır fakat Ülkesi tam 1.300.000, km’ karedir.                          İşte bu nedenledir ki, Şah İsmail artık her bir Devlet Başkanı’nın gözüne batmakta idi, En çok ta Yavuz denen Ehli-Beyt düşmanı olan Yavuz Zalimi’nin.

Yıl 1514, 24 ağustos yer Tebriz’in 20 fersah uzağında ki, Çaldıran:

İki ordu buraya kadar nasıl gelmişlerdi?

Şah İsmail hep Yer değiştirmişti. Geri çekilmişti, fakat yavuz bu mevkiye gelinceye dek Alevi Katliamları yaparak gelir, Osmanlı Tarihçiler 40 bin veya 80 bin deseler de sayı çok daha fazladır 200 bin civarında Alevi Kızılbaş katledilir çaldırana dek.

    Yavuz şafi Kürtlerine diyar-bakır ve civarında bir Şafi kürt Devleti sözü verir ve onları yanına çeker nitekim savaşta Büyük Hileler yapıp Muaviye kurnazlığı ile Savaşı kazanır.

Bu tarihten sonra Şah İsmail Devlet idaresini büyük oğlu Şah Tahmsab-ı

bırakır ve bu tarihten sonra kendisini şiir’e verir ve çok büyük bir divan oluşturur. diğer oğulları Sam Mirza, Behram Mirza, Elgas Mirza, Sohrab Mirza ve en küçükleri Rüstem 1517 yılında genç yaşta ölür. kızları.

     Kızları; Perihan Begüm (Peri Hanım), 1516 yılında kardeşi Behram ile (burhan) birkaç kardeş birlikte Osmanlıya sığınırlar. ve kanuni Mirzayı Tebriz Beyler-Beyi ilan eder. diğer kızı Mehin Banu Begim Hatun ise 1512 den önce doğmuştur ve Muhammed han Şeref Tekeli ile Evlenir 1562 de Kazvinde Hakkın Rahmetine Erişir.

   Şah İsmail 1487 de gözlerini açtığı bu zalim ve acımasız Ehli-Beyt düşmanlığı içersinde henüz genç yaşta ve çok daha güzel eser bırakacak bir zamanda 1524 yılında Hakk ile Hakk olup ebedi İstirahat-gahına defin edilir. ALLAH’IN Selamı üzerine olsun.

Şah İsmail’in yanında 38 yıl kalıp hizmet eden Div Ali der ki. Atı Kamer-tay hızla gidiyordu önün kestim, yularında Tuttum ve Yüzü Nikaplı Süvariye yalvardım yoluna Hizmet ettiğin yol Ulusu2nun Hakkı için Nikabını aç göreyim Kimsin.

   Ve Nikabını açtı Şahım kendisi idi yüzüm yere kapadım Beni af et dedim benim sırtımı okşadı kalk dedi hizmet eyle gerçeği bul dedi ve kayboldu dedi, O yüce Hakk velileri’nin Himmet ve Hidayetleri Cümle İnanmışlara Erişmiş ola. Aşk ile Hüü

Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam Din Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz  http://www.aleviislamdinhizmetleri.com/