Kerbela Kahramanı Hz. Zeynep (11.Gün) / 11 Eylül 2019, Çarşamba

Hicretin altıncı yılı Cemadiyelevvel’in beşinci günü Medine’de asil ve cefalı bir ailede bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Bu kız çocuğu gelecek yıllarda insanlık tarihinin gidişatının değişmesinde büyük bir rol oynayacaktı. O tertemiz kız dünyaya geldikten sonra, değerli annesi Hz. Fatıma, kutlu eşi Hz. Ali’den bu kız çocuğuna bir isim vermesini ister. Hz. Ali ise, diğer çocuklarına olduğu gibi, ona da dedesinin isim vermesini ister ve böylece dedesi Hz. Muhammed Mustafa bu temiz kız çocuğuna Zeynep adını verir. Zeynep, cennette bir ırmağın adıdır. Hz. Muhammed (sav), Zeynep gibi temiz bir kız torununun dünyaya gelmesine çok sevinmişti. Aslında o hazret, kadınlara, özellikle de kız çocuklarına büyük önem ve değer veriyordu.

         Hz. Zeynep, daha küçük yaşlarda babasının saf dışı bırakılarak evde oturmaya mecbur edildiğine şahit oluyordu. Oysaki babasının herkesten daha faziletli ve Hz. Resulullah yerinde oturmaya gerçek liyakat sahibi olduğunu biliyordu. İşte, bu olaylar, Hz. Zeyneb’in kişiliğinin oluşmasında büyük bir etki bırakıyor ve şu sonuca varıyordu ki; sorumluluk bilincini taşıyan kadın, erkek herkes, şartlar her ne olursa olsun, elinden alınan hakkını geri almak için, sürekli mücadele etmeli, hakkını ve izzetini savunmalıdır. Bu noktada, halkı aydınlatmak için konuşma yapmalı ve mücadele etmelidir.   

          Hz. Zeynep, amcası oğlu Abdullah ile evlenmiş; bu evlilikten iki çocuğu olmuştur. Ama o bu iki çocuğunu da hakkı müdafaa uğruna Kerbela’da şehit vermiştir. Hz. Fatıma’nın Medine’de babasının Mescidinde yaptığı konuşmasını, Hz. Zeyneb’in Kufe şehri ve mel’un Yezid’in sarayında yaptığı konuşmalarla kıyasladığımızda, Hz. Fatıma’nın düşüncesinin Hz. Zeyneb’in üzerinde derin bir iz bıraktığı görülüyor.

         Çünkü Hz. Fatıma, kızı Zeyneb’e İslam’ın bütün temel inanç ve esaslarını öğretmişti. Tarih boyunca, hakkı ve adaleti isteyenlerin başına gelenleri, Zeyneb’e hatırlatmıştı. O, kızına, peygamberlerin insan topluluklarını cehalet,hurafe ve sınıfsal ayrıcalıklardan kurtarmak için nasıl mücadele ettiklerini, zorluklara nasıl göğüs gerdiklerini, hangi sınıfın muhalefetiyle karşılaştıklarını ve aslında peygamberlere en başta sermayedarlar ile zorba ve komplocu politikacıların muhalefet ettiklerini, peygamberlerin de onlara karşı Allah’ın emirleri doğrultusunda var güçleriyle karşı koyduklarını tek, tek anlatmıştı.

Hz. Zeynep, dedesi Hz. Muhammed Mustafa’ya, annesi Hz. Fatıma’ya, babası Hz. Ali’ye özellikle hilafet döneminde yapılan haksızlıkların ve gelişen olayların hepsine, Hz. Ali’nin biricik kızı Zeynep de şahit oluyordu. Bunların her biri, Zeynep gibi düşünen ve sorumluluk sahibi bir insan için büyük bir dert ve imtihandı.

Çünkü ilim ve takva sahibi olan babası susmaya mecbur edilmiş, o da yüce değerleri korumak için, kendi hakkından mahrum kalmak pahasına olsa bile kendi tabiriyle gençleri bir anda ihtiyarlaştıran, müminlere Allah’ın likasını arzulatan zifir karanlıklar içinde sabretmişti.

Hicretin kırkıncı yılında Hz. Zeynep babasının şehadetine şahit oldu. Öyle bir baba ki, dağlar kadar azametliydi. Hz. Alin’in şehadeti yalnız ailesini değil bütün sevenlerini derinden etkilemiştir. Hz. Zeyneb’i üzen diğer bir olay da, İmam Hasan’ın Muaviye ye karşı harekete geçtiği savaştır. İmamın ordusunun ileri gelenlerinin dini dünyaya satarcasına para karşılığında saf değiştirmeleri ve bu hareket esnasında ordunun geride kalan askerlerin imamın eşlerine ait ziynet eşyalarını çalmaları üzüntülerini daha da arttırmıştır. İmamı, Muaviye ile sonradan Muaviye’nin çiğneyeceği, sözünden döneceği antlaşmaya razı olmak zorunda bırakıldığı ve şehit edilmesi ile gelişen olaylar da kederini derinleştirmiştir.

         İmam Hasan’ın eşi Cüde tarafından zehirletilerek şehit edilmesine ve çektiği acılara Hz. Zeynep tanıklık etmiştir. Hz. Zeynep İmam Hasan’ın zehirleneceğini hissetmişti aslında, öyle ki Hz. Hasan’ın yediği tüm yemekleri, içtiği suyu önce kendisi kontrol ederdi. Buna rağmen yapılan hilelerden dolayı zehirlenmesine mani olamadı. Bundan önce de Ceddi Resullah (sav), annesi ve ümmetin annesi Hz. Fatıma’ın üzüntüsünden vefat etmiş, biricik babasının hariciler tarafından canice şehit edilmesi ardından ağabeyinin şehadeti Hz. Zeynebi takatsiz bırakmıştı. Artık tek tesellisi olarak İmam Hüseyin kalmıştı. Hz. Zeynep için en büyük dert abisinin şehadetinden sonra Muaviye’nin zulmünü devam ettirerek fasık (günahkâr) oğlu Yezid’e saltanatı bırakması olmuştur. Muaviye birçok cinayet işledikten sonra ölmüştür. Muaviye’den sonra günahkâr oğlu Yezid, İmam Hüseyin’den biat almaya karar verdi.

 

         Kendisine yapılan biat teklifi karşısında İmam Hüseyin, şöyle buyurdu; “>>Yezid gibi birisi ümmetin başına geçerse İslam yok olur gider.”<< İmam, Kufeliler’in davetine icabet etmek üzere, bir grup yakınıyla beraber Medine’den Mekke’ye doğru yola çıkmıştır. Hz. Zeynep bu kervanda abisinin yanında yer almaktaydı ve kendisini büyük bir vazife için hazırlıyordu. Ne yazık ki o acı günler başlıyordu, Muharremin birinci günü başlayan o ıstırap yolculuğu onuncu günü bitmiş ve zahiren galip gelmiş fakat gönüllerde mahkûm olmuşlardı. Şimdi ise esaret yılları başlamıştı, Hz. Zeynep için.

Hicap sembolündür senin


Kırılsa da başın, belin


Dinleme sözünü elin


dimdik duran Zeyneb’im.

 

Zeyneb’in sözünü dinle

Onun feryadıyla inle

Kerbela’nın mesajını birde

Zeynep anadan dinle.

 

Hz. Zeynep, Kerbela kahramanlarının savaşına şahit olmuştu. Bu savaşta iki oğlunu, kardeşlerini ve yeğenlerini, en önemlisi de Peygamber’imizin göz bebeği olan İmam Hüseyn’i, gözlerinin önünde hunharca şehit etmişlerdi. O, buna rağmen metanetini, sabrını kaybetmeyip, o kanlı facianın anlaşılmasını ve yüz yıllar sonrasında bile anlaşılmasını sağlayacak olan belagat dolu hutbeler vermiştir. “Kanım dökülmeden ayakta durmayacaksa ceddim Muhammed’in dini! Ey kılıçlar haydin gelin alın beni, parçalayın, parça parça edin bedenimi! ” diyen İmam Hüseyin, şehit edildi ve gerçek din bize, İmam Hüseyin’in şehadeti ve Hz. Zeyneb’in hutbeleriyle ulaştı.

Hz. Zeyneb’in asıl çilesi Kerbela’dan sonra başlamıştır. Yezidin askerleri onca insanı şehit etmekle kalmamış,  geride kalan savunmasız kadın ve çocuklara ait değerli eşyadan ne varsa hepsini ganimet diye el koymuşlar ve çadırlarını istila etmişlerdi. Geriye her şeyleri elinden alınmış, Ehli-Beyt’in kadınları ve yetim çocukları kalmıştı. Hz. Zeyneb’in sorumluluğu daha yeni başlıyordu. Çünkü İmam Hüseyin’in şahadetinden sonra o, kafilenin başına geçmiştir. Hz. Fatıma gibi bir annenin kızı olan Zeynep, Kerbela hadisesinden sonra yılmadan doğruları savunmuş ve haykırmıştır. Bunu Peygamber’in “cihadın en üstünü zalim liderin karşısında hakkı söylemektir” hadisinin gereğini yerine getirmiş; Bunu Yezid’in huzuruna çıkarıldığında yaptığı konuşmayla ispatlamıştır.

Ne demiştir yezide Hz. Zeynep

Zeynep ve diğer kadınlar, Kufe valisi İbni Ziyad’ın karşısına çıkarılır.
Zeynep matemini bozmaz, asil bir şekilde karşısında durur.
Ey Ali’nin kızı! Gördün mü Hakk bizden yanaymış, böyle olmasaydı biz Muzaffer olmazdık der yezid
Hz. ZEYNEP: Sizler kaybettiniz, evet kaybettiniz. Çünkü kardeşim Hüseyin, binlerce kişiye bile boyun eğmedi. Eğer zalimliğinizden korkup gelseydi ayaklarıyla buraya, gelip eğilseydi önünde, o değil sen kazanmış olurdun. Hani nerde bu başın ayakları?
Dedim ya, o kendisi yerine, kesik başını yolladı sana, Önünde duran Hüseyin’in başı, ama kendisi nerede. Gövdesi ve inançları nerede, yüreği nerede… Âlemlere rahmet dedesi, babası, anası nerede?

Kerbela’da bre Yezid uşağı Kerbela’da… diye haykırır Hz. Zeynep
Zorbalık dağa benzer. Zulmetmek yalçın bir dağ gibidir. Sizler ne kadar zorba olursanız, o dağın doruğuna çok yaklaşırsınız. Ama unutmayın ki; doruğa ulaştıkça uçurumların derinlikleri artar.

Bir ayağın kayışı parçalanmaya yok olmaya yeter. İşte şu önünde duran Hüseyin’in başı, dağın doruğunda ki zalimlerin sonu olacaktır.


Kardeşim Hüseyin’in başından işte şimdi korkun. Çünkü bu kesik baş sizin sonunuzu getirecektir.

Evet, sokaklarda çıplak develer üzerinde dolaştırılan kadınlar Peygamber efendimizin namuslarıydı. Bu katilleri günümüzde Hz. edenler var.

Bizim lanetimiz vardır. Dört bin yıllık Hz. İbrahim peygamberin kurban olayı günümüze dek en canlı şekilde yaşanırken, yaşatılırken bin dört yüz yıllık olay nedense Aleviler dışında pek anımsanmaz.   

         Kufe ve Şam’da halkla yaptığı hutbeler sayesinde Yezid hükümetinin sonunu hazırlamış ve beyinlere yeniden gerçek İslam’ı doğru olarak algılamasını sağlamıştır. Hz. Zeynep Kerbela olayından sonra, yeğeni Hz. Zeynel Abidin ile uzunca bir zaman esaret içinde yaşamıştır. Kerbela da gördüğü zulüm, çektiği çile devam etmiştir. Çektiği çileler karşısında Zeynep, hiç yılmadan Medine kadınlarına da öğütler vermişti, onlara kadın sorumluluğunun sadece çocuğa bakmak, çamaşır veya bulaşık yıkamaktan ibaret olmadığını söylemişti. Kadın, insanın toplumsal ilişkilerinde önemli bir rol oynamalı ve öncülük yapmalı ve bu öncülüğü Hz. Zeynep yapmıştır.

Hz. Zeyneb, bugün şuurlu, imanlı, etki uyandırıcı bir kadın sembolü olarak günümüz kadınları için örnek teşkil etmektedir. Zira o İmam Ali’nin kızı ve Resulallah Efendimizin torunu olma özelliğini kendinde taşıyor. İçinde bulunduğu konum onu saptırmadığı gibi hayatın dış şatafatlı görüntüsü onu kendine esir etmedi.

Hz. Zeyneb’in adını işitmeyen, onun fedakârlıklarını bilmeyen çok az insan bulunur bu dünyada. Çünkü O, Hz. İmam Ali ve Hz. Fatıma’nın evinde eğitim aldı ve ilim  kapıları, kendi yüzüne açıldı. Kendi zamanının kadınlarına hocalık yapmakta ilim ve ahlak öğretmekteydi. Kocası Abdullah’ın evinde yiğit evlatlar yetiştirdi. İki evladı “Avn” ve “Muhammed” Kerbela faciasında İmam Hüseyin’in yanında savaşarak şehid oldular.

         HZ. ZEYNEB’İN KÛFE HALKINA YAPTIĞI KONUŞMA

Hz. Zeyneb-i Kübra ve esaret kervanı,  Kerbela’dan Küfe’ye, yani İbni Ziyad’ın sarayına getirildiği zaman Hz. Zeyneb, Kûfe halkına çok etkili bir konuşma yapmıştı.

Hz. Zeynep, konuşmasına şöyle başladı:

“Bismilahirramanirrahim Ey Küfeliler, dinleyin!” Bu ses ile beraber tüm nefesler,  sineye çekildi, develer ve atlar bile bir müddet hareket etmeden öylece kaldılar. Rüzgâr, dahi Zeyneb’in sesine mikrofonluk yapmak için yavaş, yavaş harekete geçti. Tüm insanlar, Ali kızı Zeyneb’i dinlemek için sabırsızlanmaya başladılar. Acaba bu esir hanım, ne konuşacak diye pür dikkat olmuşlardı.

Hz. Zeynep: “Allah’a Hamd u Sena olsun. Salât ve selam benim babam Hz. Muhammed’e ve onun temiz soyuna olsun” deyince, herkes şaşkınlık içerisinde birbirlerinin yüzlerine bakmaya başladılar. O’nun sesini duyan ama onu göremeyenler ise: “Hz. Ali mi gelmiş, bu ses Hz. Ali’nin sesine benziyor, zira bu fesahet ve belagat ile konuşuyor. Hz. Peygamber’den babam diye söz ediyor. Hani onları bize yabancılar ve Yezid’e karşı gelenler olarak tanıttılar; oysa bu hanım, Hz. Peygamber’den babam diye söz ediyor” diyerek,  şaşkınlıklarını dile getiriyorlardı.

Hz. Zeynep, daha ilk cümlesiyle halkın üzerinde şok etkisi yapan hitabesine şöyle devam etti: Ey Kûfe halkı! Ey aldatılmış zavallı halk, bize mi ağlıyorsunuz? Oysaki bizim gözlerimiz hâlâ yaşlı, ızdıraplarımız dinmemiş, feryatlarımız yatışmamıştır. Sizler, gerdanlığını kaybedip sonra da toprak içerisinde onu arayan kadın gibisiniz. Sizler, Allah ve Resulüne iman getirdiniz, ama daha sonra işlediğiniz bu büyük günahla onun kökünü kazıyıp attınız. Sizden fesat, şer ve şarlatanlıktan başka bir şey de beklenemez. Sizler o güle benziyorsunuz ki ne yenilen ne de koklanandır.

Sizin nefisleriniz ne kadar da kötü bir nefistir ki, sizler Allah’ın ve O’nun Resulünün gazabına uğramış ve cehennemlik olmuş bir toplumsunuz. Bizleri öldürdünüz, şimdi de bize ağlıyorsunuz. Evet! Allah’a yemin olsun ki çok ağlayın az gülün, bu işlediğiniz cinayetin kanı, sizin yakanıza yapışmış, bu yaptığınız pis ve kötü amellerinizden kurtulamazsınız ve bu ar ve rezillik, sizi kahre edecek ve hiçbir suyla bu çirkef lekelerinizden arınmayacaksınız.

Peygamber’in oğlu ve cennet gençlerinin efendisinin kanı, nasıl yıkansın? Siz, iyiliklerin mabedini ve yardıma muhtaç olanların derman kapısını yıkıp öldürdünüz. Siz, Allah’ın ve Resulünün size olan Hüccetini, şehit ettiniz.

Ey Kûfe halkı! Öyle büyük ve kötü bir günaha saplandınız ki, Allah’ın azap ve felaketi, sizin üzerinizdedir. Uğraşlarınız, eliniz, yaptığınız her iş Allah’tan belâ olarak size dönsün ve maalesef o belayı sizler istediniz ve zillete düşer oldunuz. Ey Kûfe halkı! Vay olsun size, kimin ciğerini söktüğünüzü biliyor musunuz? Siz, Muhammed Mustafa’nın göğsünü açıp ciğerini aldınız, ismet perdesini yırttınız. Siz Peygamber’in kanını akıttığınızın farkında mısınız ve ona nasıl bir saygısızlık ettiğinizi biliyor musunuz? Siz öyle büyük bir günah işlediniz ki günahınız yer ve gökyüzünü doldurdu, sizin bu yaptığınız günah ve işlediğiniz cinayetten dolayı gökyüzünden kan yağmasına şaşırmayın.

Ahiret günü Allah’ın kahır ve zelil edici azabı haktır ve gerçekleşecektir. Ve o gün sizin için ne bir yardımcı, ne de kurtarıcı olacaktır. Allah’ın verdiği şu sürede mutluluk yaşamayın ve Allah, azap etmede acele etmez, sabrı çoktur ve bilin ki Allah, size bu cezayı vermek için sizi beklemektedir

Hz. Zeynep, Küfe’deki bu hutbesinden sonra Şam sarayında Yezid’in önünde ve daha sonra Mekke ve Medine şehirlerinde yaptığı ateşli ve etkileyici konuşmaları ile İmam Hüseyin’in davasını tüm İslam âlemine duyurmuştur. Hatta Medine Valisi, Yezid’e yazdığı bir mektupta, Zeynep hakkında şu ifadeleri kullanmıştı: Zeyneb’in halk içersindeki varlığı, halkın yönetime karşı isyana yeltenmesine sebep olmaktadır. O, çok dirayetli ve akıllı ve hitabesi güçlü bir kadındır. Halk içindeki varlığı, halkın yönetime karşı isyana yönelmesine sebebiyet verebilir. Kendi yandaşları ile Hüseyin’in intikamını almaya azmetmiştir.

Bu mektup üzerine Yezid, Hz. Zeyneb’in halktan uzaklaştırılmasını emretmiştir. Hz. Zeynep gözetim altında tutulması için Şam’a getirilmiştir. Ancak Hz. Zeynep, burada da rahat durmayarak, okuduğu ateşli hutbeleriyle Yezid yanlılarının uyguladıkları İslam dışı girişimlerini ve Hz. Hüseyin ve yakınlarını uyguladıkları zalimce muameleleri şiddetle lânetlemiştir.

Meşhur batılı yazar Frişler, Hz. İmam Hüseyin ve İran isimli kitabında şöyle yazıyor: “Küfe de Zeyneb’in okuduğu hutbe, onca musibet ve zorlukların, kendi azizlerini kaybetmenin o yüce kadını dize getiremediğini ve iradesiz kılamadığını göstermektedir. Hâlbuki okuduğu o sert ifadeli hutbe, anında kendisinin de öldürülmesi muhtemeldi.”

>Selam size ey Kerbela şehitleri ve selam sana ey Hz.Zeynep, yüzyıllar sonrasında bile sözlerin bize güç veriyor. <

Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam Din Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz  http://www.aleviislamdinhizmetleri.com/