GADİR HUMM GÜNÜ VEDA HUTBESİ / 16 Temmuz 2022, Cumartesi

İslam tarihinde önemliliği açısından hiç benzeri olmayan hadise Veda Haccı’ndan sonra gerçekleşen Gadir Humm günü olmuştur. Hicretin onuncu yılında Peygamber Efendimiz, şanı yüce olan Allah tarafından hac etme buyruğunu aldıktan sonra bütün Müslümanları beraberinde toplu olarak Beytullah’ı (Kâbe’yi) Mekke’de ziyaret etmek için davet eder. Etrafta yaşayan bütün Müslümanlar bu davetten haberdar edilir. Herkesin Medine’de bir araya gelmesi için talimat verilir.

Tarihçilerin aktardıkları haberlere göre veda haccına katılan Müslümanların sayısı 80 bin ile 124 bin arasındadır. Medine’nin dışından, yol üzerinde ve Mekke’den katılan hacılar bu rakamlara dâhil edilmemiştir. Peygamber Efendimiz bu kalabalık Müslüman topluluğu ile Medine’den Mekke’ye hareket eder.

  Peygamber Efendimiz, “Veda Haccı” olarak bilinen bu hacda Müslümanlara üç önemli hutbede (hitapta) bulunur. Peygamber Efendimiz yakın zamanda dünyadan ayrılacağını bildiği için bütün Müslümanların bir arada olup, ondan önemli olan hitabını dinlemelerini sağlamıştı. Peygamber Efendimiz iki hutbesini Mekke’de halka hitaben buyurur. Bu hutbelerde halkın toplumsal yaşantısına değinerek vasiyette bulunur.

  Kadınların toplum içinde haklara sahip olduklarını ve en önemlisi kadın erkek üzerinde de bazı haklara sahip olduğuna dair beyanda bulunur. Cahiliye (İslamiyet öncesi) zamanın da gerçekleşen bütün olayların Müslümanlar arasında hesaplaşma veya intikam almak için geçersiz olduğuna dair tembihte bulunur.

Müslümanların arasında herhangi milli özelliğin veya sınıflaşmanın olmadığını ve her milletin Müslüman olarak aynı değere sahip olduğuna dair beyanda bulunur. İnsanların rengine veya ırkına göre ölçümlerinin gerektiğine dair işaret buyurur. Peygamber Efendimiz haccı ashabı ile ifa ettikten sonra Yemen’de bulunan Hz. Ali askerleri ile Mekke’ye ulaşır.

Peygamber Efendimiz, Hz. Ali’yi gördüğünde çok sevinir ve onu alnından öper kucaklaşır. Yemen’de Hz. Ali ile beraber olan bazı sahabeler Mekke’de halkın içinde Hz. Ali hakkında kötü laflar sarf ederek, dedikodu yaparlar. Peygamber Efendimiz bu dedikoduları haber aldığında halkı toplayarak onlara hitaben şöyle buyurur:

Ali hakkında kötü bir şey söylemeyin! Ali, Allah’ın yolunda katıdır, hak olandan ayrılmaz!” (Hâkim Mustedrik)

  Peygamber Efendimiz hacdan sonra Medine’ye doğru kalabalık ashab topluluğu ile yola çıkar. Müslümanlar Peygamber Efendimiz ile toplu oldukları halde Cebrail Aleyhisselam vahiy ile iner. Şanı yüce Allah bu vahiyde şöyle buyurdu:

Ey Peygamber! Allah’tan sana indirilen emri bildir! Şayet bu emri bildirmezsen elçiliğini eda etmemiş olursun ve Allah seni insanların şerrinden korur!” (Maide Suresi Ayet 67)

Peygamber Efendimiz bu emri aldığında, sel sularından oluşmuş bir gölün etrafına varmıştı. Bu gölün adı Humm’dur. Gadir kelimesi Arapçadan Türkçe ’ye çevrilince göl anlamı çıkar. Böylece bu yerin Arapçası “Gadir-i Humm” Türkçesi ise “Humm Gölü” Olarak zikredilir.

(Bu ayetin Hz. Ali’nin Hz. Peygamberimizden sonra müminlerin üzerine emir sahibi olduğuna dair tebliğ edilmesi için indiğini zikreden orada bulunan bazı muteber âlimler:

* Hafız Ebu Said “Ed-Diaraye”

* Hafız Hâkim el-Hasakani “Şevahid et-Tenzil”

* Hafız Ebu Kasım “Tarih”

* Fahreddin er-Razi “Tefsir’ul-Kebir” gibi on dört Alimin beyanıdır.)

Bu vahiy bildirilince Peygamber Efendimize, Hz. Peygamber ashabın toplanmasını ister.

 Hicretin onuncu yılının Zilhicce ayının 18. Günü, bu ayet Peygambere Gadir Humm yerinde inmişti. Peygamberimiz bu emri aldığında, ashabın ileride olanların geri gelmesi ve geride olanların ona yetişmesi için haber göndermişti. Peygamber efendimiz, gölün etrafında bulunan büyük ağaçların altında kendisine bir gölgeliğin yapılması için eshabına talimat vermişti. Bütün hacılar gölün etrafına toplandıklarında ibadet için çağrıda bulunulmuş ve herkes toplu olarak Peygamber ile birlikte ibadetlerini yerine getirmişlerdi, gün öyle vaktiydi ve yakıcı bir sıcak vardı.

Müslümanların çoğu, yere oturabilmek için altlarına elbiselerini sermişlerdi. Peygamber Efendimiz ibadetten sonra, kendisi için deve hamutlarından yapılan yüksek bir yere çıkar ve yanına da Hz. Ali’yi alır.

Herkes O’nu iyi görebilmesini ve duyabilmesini ister. Hz. Peygamber o yükseklikte Allah’ı hamd ve sena ettikten sonra, yüksek bir sesle hutbesine (hitabına) şöyle devam eder:

 “Ey insanlar! Allah’ın katına davet edildim, yakında aranızdan ayrılacağım ve bu davete hiç şüphesiz icabet edeceğim! Ben kendi açımdan sorumluyum, siz de sorumlusunuz. Buna ne dersiniz.?”

Bütün hazır olanlar ise şöyle ses verdi: “Şahid oluruz ki, sen tebliğde, nasihatte ve mücadelede bulundun. Buna karşılık Allah, seni mükâfatlandırsın!”

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz hutbesine şöyle devam etti:

Allah’tan başka bir ilah olmadığına, benim de Allah’ın elçisi olduğuma, cennetin, cehennemin şüphesiz olarak gelecek olan hesap saatinin, bütün ölülerin dirilip hesaba sorulacağının hak olduğuna dair şahid oluyor musunuz?

Toplum hep birden: “evet, şahid oluruz!” dediler. Peygamberimiz şöyle devam etti:

  “Ey Allah’ım! Sen şahid ol! Ey insanlar, benim dediklerimi hepiniz duyuyor musunuz?” yine tüm ashab hep birden: “Evet, duyuyoruz!”

Peygamber hitabına devam etti:

  “Ey insanlar! Ben sizleri Kevser havuzunun başı ucunda bekleyeceğim! Bu havuzun genişliği Busra (Şam’a yakın bir yerin adıdır) ve San’a (Yemen’deki bir şehir) arasındaki mesafe kadardır! Bu havuzun etrafında yıldızların sayısı kadar kadeh vardır. Sizin aranızda bırakacağım değeri ağır iki emanete karşı tutumuzu göreyim!”

Toplumun arasından biri ayağa kalkarak şöyle dedi: “Bu değeri ağır olan iki emanet nedir?”

Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

“Emanetlerin biri Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’dir. Bir tarafı şanı Yüce Allah’ın elinde ve öbür tarafı da sizin elinizdedir. Öbür emanetim ise Ehl-i Beyt’imdir! İkisine tutunursanız asla doğru yoldan çıkmayacaksınız. Latif ve haberdar olan Allah bana, iki emanet hususunda; ikisinin bana Kevser havuzuna ulaşıncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacaklarını bildirdi! Bu iki emanetin sakın önüne geçmeyiniz ve sakın onlardan uzak olmayınız! Aksi taktirde yok olup gidersiniz!

Bunun üzerine yanında duran Hz. Ali’nin elini tutarak o kadar havaya kaldırdı ki, ikisinin koltuk altları herkese göründü ve şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! İnsanların içinde müminlerin üzerine kim emir sahibidir?”

Ashab-ı cevap verdi dediler ki; “Bunu Allah ve Peygamberi daha iyi bilir!”

Hz. Muhammed Mustafa şöyle buyurdu:

“Allah benim emir sahibimdir! Ben de müminlerin üzerine kendi nefislerinden ziyade emir sahibi (Mevla’sı) isem, biliniz ki, bu Ali de o kişinin üzerine emir sahibidir (Mevla’sıdır)!”

  Peygamber Efendimiz bunları buyurduktan sonra Hz. Ali’nin elini bırakarak iki elini havaya kaldırıp şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım! Ali’yi böyle kabul edene sen dost ol ve onu inkâr edene de düşman ol! Ali’yi seveni sen de sev ve onu sevmeyeni de sen sevme; Ali’ye yardımcı olana sende yardımcı ol ve O’nu terk edeni de sen terk et; hakkı da Ali nerede olursa olsun onunla beraber kıl! Burada hazır olanlar, hazır olmayanlara söylediklerimi bildirsin!”

   Peygamber efendimizin bu tebliğinden sonra Cebrail Aleyhisselam şu ayeti kerime ile inmişti: “Bugün dininizi ve nimetimi üzerinize tamamladım ve İslam’ı size din olarak rıza gördüm.” (Maide Suresi Ayet 3)

Allah’ın elçisi bu ayeti aldığında şöyle buyurdu:

“Allah Yüce’dir! Dinin ve nimetin bizim üzerimize tamamlanmasına; Rabbimin benim Peygamberliğime rıza göstermesine ve Ali’nin benden sonra emir sahibi olmasından dolayı Allah’a şükürler olsun!” (İbni Cerir et-Tabari, “Velayet”)

 Peygamberimiz, Ehl-i Beyt ’ten gelen haberlere göre Gadir Humm günü ümmetimin en faziletli bayram günüdür!

Şanı Yüce olan Allah bugünde kardeşim Ali’yi benden sonra ümmetime önder olarak tanıtmamı emretmişti. Ümmetim Ali ile hidayet bulması için bu emir inmişti. Bu mübarek günde şanı Yüce olan Allah, dini ve ümmetim üzerine olan nimetini tamamlamıştı; aynı zamanda İslam’ı din olarak bize rıza görmüştü. Ey insanlar! Bilin ki; Ali bendendir, bende Ali’denim! Kendisi benim özümdendir ve kendisi benden sonra halkın üzerine imamdır! Kendisi ümmetimin ihtilafa düştüğü konularda onlara açıklık getirecek kişidir! Ali, müminlerin emiri, tertemiz olan insanların önderidir. Arılar içinde arıbeyi nasıl ise kendisi müminlerin içinde aynısıdır. Kendisi vasilerin en hayırlısıdır. Kendisi âlemlerin içinde en hayırlı olan kadının Fatıma’nın kocasıdır ve kendisi hidayet imamlarının (On İki İmam) babasıdır ey insanlar! Ali’yi seveni ben severim, Ali’yi sevmeyeni ben sevmem; Ali’yi makamında sayanı ben de sayarım, Ali’yi istemeyeni ben de istemem. Ali’yi cefa gösterene bende cefa gösteririm, Ali’yi kabul edip ona dost olana ben de dost olurum ve Ali’ye düşman olana bende düşman olurum!

  Ey insanlar! Ben hikmet şehriyim, Ali de onun kapısıdır! Şehir’e ise ancak kapısından geçilir! Beni sevdiğini söyleyip Ali’yi sevmeyen kişi bana sevgisinde yalancıdır. Ey insanlar! Beni Peygamber olarak gönderene ve beni bütün varlığın üzerinden seçene yemin olsun ki, Allah göklerde meleklerine karşı Ali’yi seçtiğini bildirdikten sonra ancak bende sizlere Ali’nin önderliğini tebliğ ettim! Allah, meleklerine de Ali’nin velayeti vacip kılmıştır. (Şeyh Saduk “Amal”-Meclisi “Bihar’ul-Envar”-Kadı Ebu Hanife Nu-man “Şerh el-ahbar)

Eshabın içinde halis imana sahip olanlardan biri o münafık olan eshabın kendi aralarında konuştuklarını duyduğunu, onların İmam Ali’nin biatı hakkında dediklerini Hz. Peygambere iletir. Bu münafıkların kendi aralarında yaptığı konuşmaya göre, Peygamberimiz vefat ettiğinde Hz. Ali’ye vermiş oldukları bağlılık yeminini (biatı) bozacaklardı.

  Peygamber efendimiz bu münafıkları huzuruna çağırıp, kendi aralarında dediklerini onlara söylediğinde, hepsi böyle bir şeyi demediklerine dair yemin ettiler.

Hz. Peygamber bu münafıkları uyardı ve Hz. Ali’ye karşı bağlı kalmaları için tembihte bulundu. Aksi takdirde dinden çıkıp kâfir olacaklarını ve kıyamete kadar lanetleneceklerini söyledi.

İşte bu münafıklar, Peygamber efendimiz daha hasta yatağında iken ihtilafı başlatmış ve Peygamberimizin vasiyetine ve Allah’ın emrine karşı asi olmuşlardı. (Ali bin İbrahim “Tevsir”)

Hz. Peygamber eshabı ile Medine’ye geri döndüğünde Haris bin Nu-man adında bir kişi, Gadir Humm gününde Peygamber Efendimizin söylemiş olduklarını duyup ondan sormak için huzuruna gelmişti.

Haris Bin Numan, Hz. Ali hakkında Peygamber efendimizin almış olduğu biatın (itaat yemininin) kendisinden olup olmadığını bilmek istiyordu. Haris, Peygamber efendimize hitaben şöyle dedi:

  “Ey Muhammed! Allah tarafından bizlere; Allah’tan başka bir ilah olmadığına ve senin O’nun Peygamberi olduğuna şahitlik etmemizi emrettin. Biz de kabul ettik. Bizlere ibadeti emrettin, onu da kabul ettik. Bizlerin oruç tutmasını, paylaşımcılığı ve hacca gitmesini emrettin bunları da kabul ettik. Bütün bu emrettiklerin yetmiyormuş gibi Gadir Humm günü amcanın oğlu Ali’nin elinden tutup; “Ben kimin üzerinde emir sahibi (Mevlası) isem bu Ali onun üzerine emir sahibidir!” demiştin. Bu söylediklerin senden mi, yoksa Allah’tan mı?”

Peygamber efendimiz, ashabının hazır olduğu ve dinlediği halde şöyle cevap verdi:

  “Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin olsun ki, Ali hakkında sizlere tebliğ ettiğim Allah tarafından bana emredildi.”

Haris Bin Numan, Peygamber efendimizin buyurduğunu duyduktan sonra meclisten ayrılırken şöyle dedi;

 “Ey Allah’ım! Şayet Muhammed’in söylediği doğru ise bizlere gökten taş yağdır veya bir azap ver!”

Haris, devesine binip yürürken daha ağzında ki kelam bitmeden gökten bir ufak taş düşüp onun başına isabet eder. Haris o taşın başına düşmesi ile anında ölür.

                                                                     (Hafız Ebu Ubeyde el-Herevi, “Ğarib el-Kuran”)

  Peygamber Efendimizin, Hz. Ali için Gadir Humm gününde aldığı biat üç gün sürmüştü. Hz. Ali’ye eshabtan ilk biat edenler Ebu Bekir, Ömer, Osman, Talha Bin Ubeydullah gibi muhacir ve ensar olmuştu. Peygamber Efendimiz biat etmek için gelenlere hitaben şöyle buyurmuştu:

“Ey insanlar! Ali’ye biat ederken şöyle deyin; nefsimizden samimi olarak bu biat için sana yemin veriyor ve dilimizden bizi bağlayan sözü söylüyoruz ki, biz biatımıza sadık kalacağız! Bu verdiğimiz yemini ve sözü çocuklarıma ve ehlimize de iletip bundan asla geri dönmeyeceğimize, bu verdiğimiz yemine ve söze asla ihanet etmeyeceğimize tanıklık ederiz. Bu söylediklerimize sen Peygamberimiz olarak şahitsin. Allah da bizim üzerimize en büyük ve yeterli olan şahittir. Ey insanlar! Bu size söylediğim sözleri tekrarlayarak Ali’ye hepiniz “Müminlerin Emiri” olarak selam verin.

Ona selam verirken şöyle deyin;

  Bizleri buna hidayet eden Allah’a hamd olsun: Allah, bizi buna hidayet etmeseydi biz asla hidayete ermezdik. Allah, her söyleneni işitir ve göğüslerde saklı ihaneti de bilir! Her kim Ali’ye verdiği biat ve teslimiyetten geri dönerse kendi nefsine ihanet etmiş olur. Her kim Allah’a karşı, Ali için vermiş olduğu biata ve teslimiyete sabit kalırsa, Allah o kişiye büyük mükafat verecektir! Allah’ın sizlerden duyduğunda razı olacağını söyleyin ve çekinmeyin! Şayet bundan uzaklaşıp inkâr ederseniz küfre sapmış olursunuz ve Allah’ın sizlere ihtiyacı yoktur, sizden müstağnidir...! (Muhammed İbni Cerir et-Tabari, “Kitab’ul Velayet/ Ahmed bin Muhammed el-Halili, “Menakıb”)

  Gadir Humm günü, iman edenler için büyük bir bayram günü olarak tarih boyunca kutlamıştır. Ehl-i Beyt imamlarından (on iki imamdan) olan, İmam Cafer es-Sadık’a şöyle sormuşlar;

 “Müslümanların belli başlı olan üç bayram vardır. Kurban Bayramı, İftar bayramı ve cuma günü bayramı. Bu üç günden başka bayramları var mı?”  

İmam Cafer es-Sadık hazretleri şöyle cevap buyurmuş: “Evet, Müslümanların bu üç bayramdan daha yüce hürmete sahip olan bayramları vardır!”

Soran adam dedi ki: “Bu bayram günü nedir ve hangi gündür?”

İmam Cafer Sadık hazretleri buyurdu ki; “Bu bayram günü, Allah’ın elçisinin (Peygamberin) müminlerin Emiri Hz. Ali’yi kendi yerine imam olarak tayin ettiği gün ve ben kimin Mevlası (emir sahibi) isem Ali ‘de Mevla’sıdır! Buyurduğu gündür.”

Ve daha nice muteber alim bu olayı tam metniyle veya muhtasar olarak nakletmiştir! …

Sonra adam dede ki; “bugün yılın içinde hangi güne denk gelir?...

İmam Cafer Sadık hazretleri şöyle buyurdu:

“Günü ne edeceksin? günler yılın içinde (ay hesabına göre) gezegendir! İlk rastladığı tarih Zilhicce ayının 18’i idi” (İbn-i Furat Kufi, “Tefsiri” / Kuleyni, “Kâfi” /Şeyh Saduk, “El-Hisal”)

  Gadir günü, zilhicce ayını 18. günü olan cuma gününe denk gelmişti. Ay hesabına göre olan hicri takviminde ayın günleri rakamına göre her yıl değişir. Misal olarak; bu yılda “zilhicce ayının 18.günü Cuma” günü ise gelecek yılda 18.gün Pazar olabilir.

  Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt’inin bizlere öğrettiği gibi zilhicce ayının 18.inde her yıl Gadir Bayramı toplu ibadetlerle kutlanır. Gadir bayramı gününde inanan insanların kalbinde neşe, mutluluk, huzur olur. Bugünün yüceliğinin etkisi, inanan insanların daha da yardımlaşma ve kaynaşma isteğini arttırır.

Muteber ve sahi olarak bilinen haberlere göre Yahudiler, Peygamber Efendimizin vefatından sonra eshabına şöyle demişlerdi; bize inmiş olan. “Bugün dininizi kemale erdirdim ve nimetimi üzerinize tamamladım” (maide suresi,3.) ayeti bize inmiş olsaydı, bizler bugünü bayram olarak kutlardık!.. (Buhari “Sahihi” / Muslim “Sahihi” / Malik İbn-i Enes “Muvatta”)

   Maide süresi 3. Ayeti Gadir gününde, Peygamber Efendimizin Hz. Ali’yi kendi yerine imam tayin ettikten hemen sonra indiğini önceden zikretmiştim. Elbette bugünün ehemmiyeti vardır. Nitekim Peygamber Efendimiz görevi olan elçiliği Allah’ın isteği doğrultusunda tamamlamış ve ümmetinin birbirine girip ihtilafa düşmemesi için kendi yerine Hz. Ali’yi imam olarak tayin etmişti. Şanı yüce Allah ve Peygamberi Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) elbette ümmeti en iyi bilenlerdi. Ümmetin, Peygamber Efendimizin vefatından sonra başı boş bırakılması neticesinde neler olacağını Allah’ın Peygamberi daha iyi biliyorlardı.

  Peygamber Efendimizin vasiyet ettiği halde, vefatından sonra ihtilafların hemen ortaya çıktığı bütün tarih kitapları göstermektedir. Bu durumda, Peygamber Efendimizin ümmetini kendi aralarında bir başkan seçmesi için başı boş bıraktığını düşünmek bile Peygamber Efendimizin şahsiyetini küçük düşürmekten başka bir şey olamaz. Aklı yerinde olan her kişi, Peygamber Efendimizin ümmetinin tedbirinde çok hassas olan ve duyarlı olduğunu bilir. Peygamber Efendimiz kendisi bizzat “sahih” olan haberlerde ümmetinin kendisinden sonra ihtilafa düşmediğini ve önceki ümmetlerin hatalarına ve gafletlerine uyacağını bildirdiği halde ümmetin başı boş bırakıp gitmiş olması nasıl doğru olabilir. Bunu kabullenmek Peygamber Efendimize hakaretten başka bir şey olamaz! Nitekim bu ümmet kendi Peygamberlerinin hayatında ve huzurunda ihtilafa düşmüş nerdeyse birbirlerini öldüreceklerdi.

  Peygamber Efendimiz, Gadir Humm gününde kendi yerine Hz. Ali’yi ümmetinin başına halife ve imam tayin etmesi en mantıklı ve doğru olanıdır. Ümmet için toplumsal, sosyal ve siyasi açıdan isteklerinin iyi yönde güvence altına alınmış olunması açısından, bir kişinin lider olarak Peygamber efendimizin hayatında seçilmiş olması vazgeçilmez ve gerekliydi. (Tirmizi “Sahih” / Ahmed İbn-i Hanbel, “Musned”)

   Müslümanların Medine’deki aşiret yapısı başkanlık konusunda ihmal edilmesine hiç müsait değildi. Evs ve Hazrec aşiretleri arasındaki husumet daha tam sönmemişti. Mekke’den gelen muhacirler ve Medine’de yaşayan ensar arasında da tam ahenkli bir yaşam ortamı yoktu. Peygamber efendimiz, etrafında bulunan tehlikeyi en iyi bilenlerdendi. Barut fıçısı gibi olan bu aşiretler ve toplumsal çekişmelerin arasına ateşi bırakıp gidemezdi. Peygamberimizin hayatında başkanlık konusunda tartışmaya ve düşmanlığa hazır olan bu toplumun, peygamberimizin vefatından sonra ne yapacağını düşünmek zor değildi.

Peygamber efendimizin bu ihtilafı önlemek için, Allah katında en değerli ve önde olan Hz. Ali’yi kendi yerine halife ve imam olarak ümmetine bırakmıştı.

  Hz. Ali’nin Medine halkı için en iyi çözümdü. Hz. Ali, aşiret konusunda taraftarlığı hiç kabul etmeyen ve karşı çıkanların başındaydı. Kendi yüceliğini idaresi altında almasını iyi bilen Hz. Ali, alçak gönüllüğü ile bütün inananların kalbinde taht kurmuştu.

  Hz. Ali’nin kibirliye yer vermemesi, Mekke’den gelen muhacirlerin içinde bazılarının hiç hoşuna gitmemişti. Onlar kendilerini “Medine” halkından daha yüce görüyorlardı. Bu kişiler, Müslüman oldukları halde. (Enis emir “İslam Tarihinde Ehl-i Beyt ve Eshab”)

  Hz. Ali’nin nur-u velayet makamını bir türlü kabul etmeyen güruh Gadir Humm’u nasıl kabul etsin. Ama bu makamı kabul eden yüreğinde Ehl-i Beyt sevgisi olan topluk ise her türlü zalimin zulmüne karşı ayakta durmasını bilmiş yolundan ödün vermemiş ve bu Velayet nuru Gadir Humm bayramını en içten duygularla kutlamaya devam etmiş ve edecektir.

ALEVİ İSLAM İNANÇ HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI

Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam İnanç Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz  https://www.aleviislaminanchizmetleri.org/