AŞKIN YOLU / 21 Aralık 2022, Çarşamba

Buyruk ve Erkânnâme’lerin hemen hepsinde Hz. Ali’yi anlatmak için rivâyet edilen bir hadîs bulunmaktadır: “Ene medînetü’l-ilmi ve Aliyyünbâbühâ”

 (Ben ilmin şehriyim Ali onun kapısıdır.) Hz. Ali ile Hz. Peygamber’in ilim sahaları aynı, konuları ve sınırları birbirinden farklıdır. Alevî-Bektâşî geleneğinde bu farklılık çeşitli deyimler kullanılarak açıklanmaya çalışılmıştır.

  Meselâ; Seyyid Hüseyin Gaybî, Hz. Ali’den bir nakil yaparak ilmi ikiye ayırmaktadır. Peygamberlerin ilmi insanlara tebliğ edildiği, açıklandığı için ilm-i nâtıktır (konuşan ilim).

  Velîlerin ilmi ise gizli kaldığı için ilm-i sâmittir (susan veya sözsüz ilim).

  Bu nedenle de âlimler Peygamberlerin vârisleridir.

  Hz. Ali zâhir ve bâtın ilmine vakıf olduğu için enbiyâ ve evliyâ ilmini kendisinde toplamıştır.

  Erkânnâme’lerde nübüvvet için bâtınî velâyet, velâyet için de zâhirî nübüvvet ifadesi kullanılmıştır.

  Gaybî’nin Hz. Ali için zikrettiği lakaplardan birisi olan “Âlim-i İksîr” onun ilm-i ledün sahibi olduğuna işaret etmektedir.

  Alevî-Bektâşî geleneğinde Hz. Peygamber Kur’ân’ın zâhirini, Hz. Ali de bâtınını temsil etmektedir.

  Bu anlayış en dikkat çekici biçimiyle Hacı Bektâş Velî’nin Velâyetnâmesi’ne yansımıştır. Bu eserde anlatıldığına göre; Hacı Bektâş Velî, Lokman-ı Perende’nin yanında ders okurken, hocası Lokman-ı Perende bir gün Hünkâr’ın sağında ve solunda iki nûrânî kişinin oturduğunu görmüş; onlara yaklaştığında ise kaybolmuşlardır. Hacı Bektâş’a onların kim olduğunu sorduğunda o, sağındakinin Hz. Muhammed, solundakinin Hz. Ali olduğunu, Hz. Muhammed’in kendisine Kur’ân’ın zâhirini, Hz. Ali’nin ise bâtınını öğrettiğini ifade etmiştir.

  Hz. Ali, Allah ilminin hazînesidir.

  Tasavvufî anlayışa göre; Allah ilmi, tevhîd (Allah’ın birliği) gerçeğidir.

  Bütün ilimler bu gerçeği ifade etmek için yapılır.

  Virânî Baba İlm-i Câvidân’ında Hakk’ı bilmek isteyenlere Hz. Ali’yi referans olarak gösterir.

  Hz. Ali’nin “ilim bir nokta idi, cahiller onu (boş sözlerle) çoğalttı” sözü, Noktatü’l-Beyânadlı eserde yine kendi dilinden şöyle açıklanmaktadır:

 “Ey tâlipler!

  Allah’ın bilinmeyen gizli hikmetleri, semâvî kitaplar olan yaprak sahifelerinde, Tevrat’ta, Zebur’da, İncil’de ve ne kadar sır varsa Kur’an-ı Kerîm’de bulunmaktadır.

  Sırların bütünü Kur’an’da toplanmıştır.

  Kur’an’da olan sırlar, Fâtiha’da toplanmıştır.

  Fâtiha-yı Şerîf’teki sırlar, Besmele-i Şerîf’te toplanmıştır.

  Besmele’de toplanan sırlar ise Besmele’nin baş harfi olan ‘ba’dadır.

 ‘Ba’daki sırlar da onun altındaki noktadadır.

  İşitin, bilin ki ben o noktayım.”

  Bu sırra erişebilmek için Hz. Ali’nin “Ebu’t-Türâb” (toprağın babası) lakabıyla sembolleşen “toprağa ait özelliklere” sahip olmak gerekmektedir.

  Bunlar; tasavvufî eğitimle rûhun olgunlaşması sonucu ortaya çıkan fakirlik, sabır, adâlet, insaf, rızâ, ilim, hakîkat, yakîn, ahd ve vefâ gibi duygu ve davranışlardır.

  Tâlip toprağa karşılık gelen bu seviyeye ulaşırsa, velâyet makâmına da erişmiş olur.

  Aşk ile...

 

ALEVİ İSLAM İNANÇ HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI

Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam İnanç Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz  https://www.aleviislaminanchizmetleri.org/