Aleviler yüzyıllar boyunca katliamlara, sürgünlere ve zindanlara maruz kalmış ancak bugün yine de inançlarıyla, gelenekleriyle dimdik ayakta durmaktadır. Elbette bunun altında yatan bir sebep vardı. Bir ulu ağacı kesebilirsiniz ancak kökleri toprağa bağlıdır. Toprak, bir anadır. Doğa anadır. Özünü içinde saklar ve hep diri tutar. Alevilik… Tüm insanları bir gözle gördü, aynı yürekle sevdi. Peygamberimiz Hz. Muhammed sürgün edildi, oğlum dediği İmam Hüseyin ve evlatları katledildi… Niceleri bu yolda can verdiler ama onurlarını satmadılar. Aşığın dediği gibi ;
Çektiğim cevr-i cefalar
Sevdiğim senden ötürü
İkrâr iman Hak ise
Sen de çek benden ötürü
diyerek sevdiklerini ve sevgilerini yaşattılar.
Osmanlı’dan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde, laiklik, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması ve Cumhuriyetin getirdiği devrimlerle birlikte Aleviler kendilerini daha rahat ifade etmeye başladılar. Atatürk’ün ilk meclisinde dahi, ona en büyük desteği verenler Alevilerdi. Mustafa Kemal’de Nutuk isimli eserinde Hâce Bektaş Veli post dedesi Cemalettin Efendi ile ‘’Kurtuluş Savaşı’’ nda Alevilerin ortak hareket etmesi açık şekilde görülmektedir.
1938’den sonra maalesef Aleviler yine dışlanmaya başlamışlardır. Özellikle 1950’lerde dinci faaliyetler artarak ve Türkiye’de laiklikten ödünler verilerek, adeta bir gerileme dönemine girildi. Laikliği dinsizlik olarak propaganda haline getirdiler. Halbuki Kuran’ı Kerim’in, Bakara Suresi 256. ayetinde; ‘’Dinde zorlama yoktur’’ diyordu. Yine yüce kitabımızın Kafirun Suresi 6. Ayette ‘’Sizin dininiz size, benim dinim bana’’ ifadeleri açıkça din, vicdan ve fikir hürriyetinden bahsetmekteydi. Bunun da teminatı yalnızca laiklik ile mümkündü. İşte böylelikle yobaz düşünce Kuran ayetlerini de hiçe sayarak adeta Muaviye devrini tekrar hortlatmışlardır.
7. Yüzyıl ortalarında ve sonlarında, Muaviye ve oğlu Yezit devrinde, Emeviler, İslam adına nasıl İmam Hasan’ı zehirletti, İmam Hüseyin’i ve diğer peygamber torunlarını acımasızca katletti ise Malatya’da, Maraş’ta, Sivas’ta da aynı katliamların benzerlerini gördük. Tüyü bitmemiş çocuklara varıncaya kadar zalim ve yobaz sözüm ona dindarlar acımasızca şehit ettiler. Ne ilginçtir Kuran’ın açık hükümleri olmasına rağmen, kendisi gibi olmayan ve kendisi gibi inanmayanları yok etmekle kalmayıp, dini ayaklar altına aldı. Kuran ayetlerini hiçe sayarak adeta Allah’a da savaş açmışlardır.
Değerli canlar buradan ‘’laikliğin ve cumhuriyetin’’ gerçek anlamda uygulanmasının ne kadar önemli olduğunu da anlıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasasının 10. Maddesi yok sayılıyor. Bakınız 10. Madde ne diyor; ‘’Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.’’ Bu madde de çoğunlukla sözde kaldı.
Maraş kan gölüne dönmüştü. Ölüm feryatları yükseliyordu. Aleviler can derdine düşmüştü. Özellikle şehirde az sayıda olan düzensiz Alevi evleri hedef seçilmişti. Kentte 4 Alevi mahallesinin 3’ünde katliamlar yaşanıyordu. Vahşet öyle boyutlara geldi ki, çoluk çocuk demeden ellerinde baltalar, silahlar ve sopalarla ‘’Kızılbaşları öldürün’’, ‘’katli vaciptir’’, ‘’bir Alevi öldürmek kırk defa Hacca gitmek gibi sevaptır’’ diye bağırıyorlardı. Sokaklar cesetler ile doluyordu. Bazı babalar evlatlarıyla vedalaşıyor ve ‘’n’olur namusuma ve çocuklarıma dokunmayın’’ diye bağırıyorlardı. Ne yazık ki bazı çocuklar ve bebekler diri diri yakılıyordu. Hamile kadınların karınlarına bıçak sokuluyordu. Kocasını ve kardeşlerini kaybeden aileler çığlık atıyordu. Feryatlar Maraş’ta göğe yükselmişti. Bu konuyu açmakta fayda görmüyorum. Çünkü bu vahşete can dayanmaz. İnsan insanlığından utanır. İnsan cinsinin insana yaptığını hayvanlar kendi cinsine yapmıyordu. Katliam böylece tam 3 gün sürdü. 3 gün boyunca ne polis ne de Jandarma şehre müdahale etmedi. Hiçbir önlem alınmadı. Asker Maraş’a geldi ancak olaylar sona ermişti. Asker ve polis çok ama çok geç kalmışlardı. Valilik binasına sığınan Aleviler askeri araçlarla şehirden tahliye ediliyorlardı. 3500 civarında Alevi, askeri araçlarla şehir dışına güvenli bölgelere alındı. Sonuç Alevilerden 500’ün üzerinde ölü ve yaralı vardı…
Sonunda olayları sıkı yönetim ile sonlandı. Aleviler olaylardan sonra büyük çoğunluğu Maraş’ı terkettiler. Ankara ve İstanbul Alevilerin göçüne en çok maruz kalan şehirlerdir.
Maraş insanlığın utanç verici görüntülerine sahne oldu. En utancı da gün gelecek bu insanlar milletvekili ya da siyasi şahsiyet olacaklardı. Belirtmek isteriz ki, bu olayların körüklenmesinde dış güçlerin ve milli istihbarat teşkilatının da parmağı olduğu çok sonradan ortaya çıktı. Ve 1980’de askeri darbe olduğunu hepimiz biliyoruz.
Değerli okuyucular işte belirttiğimiz gibi laiklik ve cumhuriyet yoksa; yobazlık ve kara zihniyet vardır. Dincinin eline fırsat geçtiğinde neler yapacağını gördük. Biliyorsunuz akıllarını ve gönüllerini işletmeyen topluluklar hemen galeyana gelebiliyor ve hemen tahrik olabiliyor. Çünkü düşünmek zor geliyor. Birlik ve beraberlikten bahsedeceksek önce aklımızı kullanmamız gerekiyor. Aklı kullanmak için de yine ‘’aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür kılan’’ cumhuriyet gereklidir.
Alevi ve sünni kardeşliği lafta değil, özde olmalıdır. Din, dil, ırk ve mezhep kavgalarının önüne geçmemiz için hep birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz. Gençlerimizi yetiştirmek, geleceğimizi aydınlık kılmak için geçmişten ders almalarını sağlamalıyız. Ne zaman geçmişten ders aldık, o zaman ileriye adım atmaya başladık demektir.
Yüce Allah hayırları feth eylesin, şerleri def eylesin, iki yüzlüleri berbat eylesin… Hepimizi de aklın ve bilimin yolundan ayırmasın diyorum…
ALEVİ İSLAM İNANÇ HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI
Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam İnanç Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz https://www.aleviislaminanchizmetleri.org/